“Eğer bir insanın kuvveti diğerinin zayıflığıysa, korku içinde yaşar”Ged
Le Guin’in Tenar ve Tehanu üzerinden kadın psikolojisi, iç dünyası ve tercihleri üzerine yaptığı çıkarımlar bir erkek olarak zaman zaman beni zorlasa da, üç kadının arasına doğan, üç kadınla büyüyen(anne ve ablalar) ve üç kadınla (eş ve kızlar) yaşamaya devam eden bir erkek olarak nispeten verilen mesajları alabildiğimi düşünüyorum. Kadın, doğası gereği pek çok konuda erkekten daha zorlu seçimler ve kabullenmeleri yaşayan bir varlık. Her ne kadar Ged gibi bir karakterin hırpalanması ve aşağılanması hoşuma gitmese de, Le Guin kendi görüşlerine ihanet etmeyerek, döngüyü Tenar’ın yani kadının lehine çeviriyor. Onun anlatımındaki güzellik ise aslında bu noktada kendisini gösteriyor. Le Guin en yüce pozisyondan, normale inen erkekten aldığı yüceliği kadına devretmiyor. Yine en yüce pozisyondan, normale inmiş kadının, normali kabullenmekteki başarısını ve bunu kabullenmekte zorlanan erkeğin bocalamasını anlatıyor. Bu güçlü derin anlatım bağlamında, haliyle normal kadının, normal erkeğe nispetle yüce oluşuna gizli atıflarda bulunuyor. Tenar, Hanım Goha olarak dahi yüce olabiliyor, burada Ged’in öğrenmesi gereken de bütün güçlerinden arınmış, saygınlığını yitirmiş olsa dahi, çiftçi veya evin erkeği Ged olarak yüce olabileceği ve bu yüceliği keşfetmek için Hanım Goha’ya ihtiyacı olduğu. Sıradanlığın yüceliği. Le Guin’in dişil üslubunun, aradan geçen yıllarda çok daha kuvvetlenmiş olduğu kati şekilde ortada. Buna rağmen, Tenar ile Ged’e bir mutlu aile tablosu yaratmaya çalıştığını romanın ortalarına doğru hissediyorsunuz. Aslında bu kitapla ilgili gerçekte var olmayacağına bitirdiğinizde kâni olacağınız bir hayal kırıklığı yaşama durumu var. Şöyle ki, kitap başlı başına çok derin. Le Guin’in on sekiz yıllık dil ve yaşanmışlık birikimi bu kitaba doğrudan sirayet etmiş. Dolayısıyla, ilk kitaplardaki belki de yalın fantastik edebiyatın yerini, fantastik kurguyu elinin tersiyle yana ittirip, çatır çatır zihninizin derinliklerine, cinsiyet kavramlarına dair algılarınızı taşıyan beyin hücrelerinize ağır bir çıkartma yapılıyor. Ataerkil bir toplumun bireyi olarak, kadının ve kadınlığın çaktırmadan yüceltildiğini anlıyor ve buna içerliyorsunuz ve lâkin, Le Guin’in ifadelerinde mantıklı tezlerle çürütülebilecek bir nokta yok. Yani özellikle erkek okur için asıl can sıkıcılık, Le Guin’in haklı olmasında yatıyor. Özellikle Tenar noktasında anlamlandırdığı, Tehanu noktasında ise kıvılcımlarını gösterdiği kadın gerçeğinin altında kalabilirsiniz. Elbette usta yazarın hakkı teslim edilmesi gereken nokta, kadın dilini her iki cinsiyet tarafından da anlaşılabilir bir şekilde sunuyor olması.
Kitapta geçen her olguda öncekilere nazaran daha yoğun anlamlar, mesajlar ve ders çıkarılacak noktalar var. Bir fantastik kurgu eserinin, kadın ya da erkek olsun, insan benliğine bu denli yol göstermek niyetinde olduğuna henüz şahit olmadım. Tabii bu derin yapıda, Le Guin’in Jung esintileri ve varoluş felsefesine dayanan (özellikle seriye hakim olan ad meselesi) yanında sürüp gitmekte olan bir de fantezi mevcuttu. Karizmatik ejderha Kalessin’le yine karşılaşıyoruz bu kitapta; heybetli fakat bir önceki kitapta olduğu kadar heybetli değil. Kitabın çok az bir bölümünde rol kapabilmiş gibi. Bir diğer husus ise Le Guin’in meramını anlatmasının hemen akabinde, kitabı çok çabuk bir sona götürmesi olmuş. Evet dil tamam, anlatılmak istenenler de tamam. Hadi tuzu biberi olabilecek fantastik kurgu dozu biraz az olmuş diyelim ama yine de lezzetli yerine çok lezzetli bir yemek çıkarabilmek adına, biraz daha geniş bir son yazılabilirdi diye düşünüyorum. Daha doğrusu, Le Guin’in her kitabında yaşadığım “ee, peki sonra?” duygusunu, en ağır şekliyle bu kitapta yaşadığımdan da kaynaklanıyor olabilir. Zira kitap pat diye bitiveriyor ve içinden yüzlerce soru peyda oluyor. Mutlu bir sona benziyor ama bundan bile emin olamıyorsunuz. Karakterler ne halde merak eder hale geliyorsunuz. Özellikle Tenar ve Ged’i son kez görme fırsatınız olduğu için istiyorsunuz ki biraz daha zaman geçirelim. Tehanu ile daha sonra da karşılaşma imkanınız oluyor ama Ged; seriye mühür vuran, Yerdeniz adalarının kurtarıcısı, Başbüyücü ve şimdinin muhtemel çiftçisi (bak hala bilmiyorum ne oldu sonunda acaba) ve Tenar, Mezarların Tek Rahibesi, Ged’in Kurtarıcısı, Hanım Goha, Tehanu’ya kendini gösteren ve muhtemel evinin hem hanımı, hem reisi (bak bu da belli değil mesela) hakkında daha kesin bir son kaleme alınsaydı fena olmazdı diye düşünüyorum. Yine de bu kitaba rağmen değil, bu kitapla birlikte Yerdeniz serisinin en muhteşem fantastik kurgu eserlerinden olduğuna dair düşüncem değişmiş değil. Aslında önceki kitapta Ged’in cümlelerine de yansıdığı gibi olay kabul veya inkâr noktasında kilitleniyor. İnsanın kaderden anlaması gerekenin bu olduğu konusunda Le Guin ile hemfikiriz. Dolayısıyla Tehanu’da ve Yerdeniz kitaplarının tamamında size anlatılanları kabul etmek veya inkâr etmek sizin elinizde. Zira bu yaşamda size sunulan karşısında kendi kaderinizi yazmak gibi üçüncü bir seçenek olmadığını, sadece Le Guin’in fantastik anlatımı doğrultusunda değil, bugüne değin okuduğum tasavvuf ve felsefe içerikli pek çok eser ve bu eserler üzerinden günler,gecelerce süren sohbetlerin bileşkesi olarak kendimi inandırmış ve bilmiş durumdayım. Bu anlamıyla okuduğumda da, bir kurgu kitaptan beni bu denli derin düşüncelere tekrar döndürebilmiş olmasını hiç beklemezdim. Zira “Ölmek” ile “Olmak” arasındaki tartışmayı çok önce yapmıştım. Birinin kabul, birinin inkâr olduğunu bilmeden.
Kabul etmeyi seçenlerden olmanızı dilerim.
Kitaplarla kalın.