“Onlardan korkuyorsun çünkü ölümden korkuyorsun haklı olarak:Çünkü ölüm korkunçtur ve ölümden korkmak gerekir”Kitaptan
Hayatlarını belirli sınırlar içerisinde yaşayan insanların, dünyalarını kesin çizgilerle tanımlamasının ötesine çıkmak için bir bilet bu kitap. Bir insanın zihninde “en uzak” olarak tanımladığı sınırın hep daha da ötesi olabileceğini, belirlilik denen şeyin aslında insanın en büyük güdülerinden olan ümit etmekle aynı düzlemde dahi bulunamayacağını, insanın dünyanın ta kendisi gibi, zıtlıkların bir araya geldiği bir öz olduğu ve onu hem iyi, hem de kötü yapabilen şeyin aslında “insan olmak” anlamına geldiği gibi yoğun alt metinlerle boğuşmak; ama bunu yaparken de keyif almak istiyorsanız okumanız gereken bir kitap. Elbette şunu da belirtmem gerekir ki, bu derin mesajlara, alt metinlere ve felsefi saptamalara hiç dikkat etmeden kitabı bir çırpıda okuyup bitirmiş de olabilirsiniz. Zira hikayesi düz haliyle okunduğunda bile okuyucunun zamanının güzel geçmesini sağlıyor. Yerdeniz serisinde en önemli hususlardan birisi zamanın nasıl geçtiğini kavramanıza izin vermemesi. Zira serinin başından sonuna geldiğiniz üçüncü kitapta, neredeyse bir ömrün bitişine şahitlik ediyorsunuz. Ustanın, çırak olduğu, Başbüyücünün, büyüden haberinin olmadığı zamanlar arasındaki geçiş çok kapsamlı ve detaylı değil. Elinizde birdenbire olgunlaşmış, ancak bu olgunlaşmasının detaylara hakim olamasanız da gözünüzde eğreti durmadığı bir roman karakteri var. İçten bir soruyla Ged ne zaman bu hale geldi diye sorsanız bile, sanki başından beri bu kadar kudretli bir Başbüyücü haline geleceğini biliyor gibisiniz. Bunun da anahtarı, Le Guin’in ilk kitaptan bu yana sizi bu gerçeğe hiç çaktırmadan alıştırmış olması. Yerdeniz serisi boyunca adların önemine ilişkin kurduğu dünya ise fenomenolojik açıdan, insanoğlunun dünyayı anlamlandırma çabasının, bir fantastik kurgu hikayesi içerisinde sembolize edilmesi gibi. Serinin üçüncü kitabı sizi bir son olduğuna inandırarak yürütüyor hikayesini.
Bu sırada halen ad vermenin bütün bir dünyanın şeklini nasıl değiştirebileceğini, adı koyulamayan, adlandırılmamış, tanımlanmamış, aydınlatılmamış karanlıklarla mücadelenin yöntemini öğretiyor bir yandan da. Evet, bir yandan bir ölümü anlatıyor, ancak diğer bir yönüyle de doğuşu anlatıyor. Yerdeniz adalarını yeniden birleştirecek ve yönetecek kişinin doğuşunu anlatıyor okuyucuya. Yerdeniz adalarının ters orantılı olarak işleyen, büyücülük ve krallık dengesinin değişimini gösteriyor. Bütün bunlara rağmen, anlaşılan, algılanan, tanınmış dünyadan bir şeylerin gittiğine inandığınız da, aslında hiçbir şeyi bilmediğinizi yüzünüze vuruyor. Yerdeniz serisi benim son dönemde okumaktan en keyif aldığım serilerden birisi oldu. Kalessin gibi fantastik türün en karizmatik ejderhalarından birini tanırken, öbür yanda kahraman olmak için insanın kendisini bulmasının yeteceğini öğreten Enlad prensi Arren ile kendimizi tanıma yolculuğuna çıkıyoruz. Le Guin’in anlatım gücü ve aslında en başından beri bütün evreleri ve yönüyle insanları anlattığı Yerdeniz serisinin en keyifli okunan kitaplarından birisi. Elbette kendi kendinize bu bir son mu diye sorduğunuzda, aslında kitabın sonu dahi size “son” denilen bir sınır veya kesinlik olmadığını anlatmaya yetecek derecede beklenti içerisinde bırakmaya yetiyor.
Kitaplarla ve bizlere bizleri anlatan olağanüstü hikayelerle kalın.



