Detroit: Become Human ve Hızlı Karar Alma Üzerine

Detroit Become Human. Sanırım bu zamana kadar yapılmış en kompleks ve en muazzam bilgisayar oyunu. Bu kadar dolu bir senaryo, oyuncuya oyunun ilerleyiş ve kaderini belirleme imkânı tanıması ve inanılmaz grafikleri ile gerçek ötesi bir deneyim. Konusu ne mi? Yapay zeka sahibi androidlerin haklarını alabilmek için başlattığı bir devrime üç farklı androidin gözünden müdahale ettiğiniz, oyuncusunun insani arızalarının farkına varabileceği bir arayüz. Oynayıp hakkında sayfalarca bir değerlendirme yazısı yazılabilir. Gerçekten hayranlık uyandırıcı. Bir yandan da sanki bizleri yakın geleceğe hazırlıyorlar gibi. Sanki insanın evriminde bir sonraki halka, kendi öz benliğinde yarattıkları androidler tarafından yok edilmek olacak gibi. Şöyle bir düşünüyorum da fena olmayabilir. Biz de Matrix’teki hesap sadece pil olarak yaşamlarımıza devam edebiliriz.

Ne demişti Cypher? Ignorance is bliss yani “Cehalet erdemdir!”

RPG diye bir oyun türü var. Roketatar olanıyla karıştırmayın lütfen. Rol yapma oyunu diye Türkçeleştirebileceğimiz Role Playing Game tanımının kısaltılmışı. Adı üzerinde bu oyun türünde “rol alıyorsunuz”. Oyunda size sunulan karakter veya karakterlerin seçimleri, hareket tarzları, ilerleyişleri oyuncunun kontrolünde oluyor. Bu oyunların hepsi ciddi bir kurguya sahip. Bazı türlerinde önceden planlanmış kurgunun dışına çıkamıyorken, özellikle son dönemde çıkan oyunlarda birden fazla kurgu içerisinden seçim yaparak, kararlarınızın doğrultusunda oyunu bitirebiliyorsunuz.

“Detroit Become Human” dediğim oyun da RPG oyunları nazarında günümüz için en uç noktayı teşkil ediyor. Toplamda üç karakteri yönettiğiniz oyunda, varyasyonlarla birlikte kırk farklı sona ulaşabiliyorsunuz. Bu anlamıyla oyun kendisini kırk defa baştan oynatma potansiyeline sahip. Tabii arada asla sonuçları değişmeyen geçiş sahneleri de var ancak seçimlerinizle bir hikayeyi yönlendiriyor ve değiştirebiliyor olmak muazzam bir oynama tecrübesi veriyor insana.

Peki, bu bilgilerden nasıl bir fayda sağlayabiliriz? Dünyamız ilerliyor. Teknolojinin kaydettiği aşama artık tahmin edilebilirlik limitlerinin üstüne çıkmaya başlamış durumda. Modern dünya tarihinin en büyük teknolojik atılımı, yazılı 6000 yıllık tarihin son 100 yılında yaşanmakta. İnsanlığın bir kuşak öncesinde hayal edemeyeceği bir teknolojinin içerisine doğuyor yeni kuşaklar. Artık x, y, z kuşağı tanımlaması bile yetersiz durumda. Büyümekte olan yeni nesil ve bu teknolojik ilerleme ivmesinin ortasına doğan yeni kuşak günümüzde kendisine sunulanlarla yetinebilecek bir noktada değil. Günümüzde özellikle imkan sahibi gençler ve çocuklar, günlerinin en az 10 saatini bilgisayar veya konsol başında oyun oynayarak geçiriyor. Bugün farkında değiliz ancak yeni nesil, gerçek dünyayı oyun dinamikleriyle algılıyor olabilir. Bunu pekiştirmek için; hem bir eğlence, hem de bir deney vasıtası olarak 6-7 saatlik bir dilimi oyun oynayarak geçirmiş birisi olarak deneyim ve tespitlerimi aktarayım;

Uzun bir süre oyun oynadıktan sonra, etrafınızdaki dünyayı oynadığınız oyunun, oyun motoru şekillendiriyor gibi hissediyorsunuz. Örneğin yukarıda bahsettiğim gibi RPG oynamışsanız, günlük hayatınızda seçim yapılması gereken aşamalarda zihninizde açılan hayali bir kutucukta üçgene basarsan “yola devam ediyor”, kareye basarsan “yolu değiştiriyor”, daireye basarsan “hiçbir şey yapmıyor” oluyorsunuz. Oyun mekanikleri hızlı karar almanız gereken anları zihninize kodladığı için, gerçek hayatta acil karar alma mekanizmanız daha hızlı çalışıyor. Daha önce de FPS yani kabaca “kişi görüş açısından sağda solda adam öldürme” tipi oyun oynayanların ciddi nişancılık yeteneklerini aktif hâle getirdiğini gözleriyle görmüş biriyim.

Hakeza bu tip oyunların, askeri operasyonlar öncesinde bir simülasyon vasıtası olarak kullanıldığını veya hava kuvvetlerinde pilot olmak için hazırlananların, gelişmiş uçuş simülasyonlarıyla teste tabi tutulduğunu da biliyorsunuzdur. Bu eğitim sistemi, ayna nöronlar vasıtasıyla çok daha kolay içselleştirilebiliyor. Elbette bunun insan duygularından sıyrılarak makineleşme veya tek tipleşme riski doğurduğu ihtimalinden de söz edilebilir. Ancak bu durumun da, aşırı duygusal bir millet olarak, bize hiç fena gelmeyeceğini düşünüyorum. Bu simüle edilmiş hayatı tecrübe etmenin ve onu analiz etmeye çalışmanın ciddi verilerle dönüşü olacağına inanıyorum. Sosyolojik ve psikolojik açıdan uzmanları için bu sahadan çok ciddi araştırma konuları çıkacak.

Hasıl-ı kelam, gençlere hadi okullara gidip sıra olun da oy kullanın dediğiniz zaman, neden bunun için telefonda bir uygulama yok diyecekler. Dün dostlarla oturduğumuz bir mecliste üzerinde konuşulan bir konuydu. Yeni nesil, telefonda bir tuşa basarak oy kullanmak isteyecek. Belki de yeni nesil demokraside, anlık seçimlerin yolu açılacak ve artık hükümet etme sistemi, bir performans değerlendirme sistemine tabi olacak. İşte bu geleceğe hazırlanıyor olmamız lazım. Bunun için de çocuklarımızı, gençlerimizi anlıyor olmamız lazım.

Elbette çoğunluğumuz bunun yerine kimin kimden daha fazla oy aldığını tartışmaya devam edebilir. Tip 0.7 medeniyetin dahi fazla geldiği insanlar için önemsiz konular bu anlattıklarım.

 

En Çok Okunanlar

Diğer Başlıklar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz