“Demek ki bugün memleketimizi bina ederken,Türk’ü, Ermeni’yi, Arap’ı, Rum’u, vesaireyi birbirinebağlayacak müşterek bir menfaat ve muhabbet bulunmalı”(Kitaptan)
Yeni Turan’ın lideri Oğuz ve Yeni Turan kadınlarının lideri olan Kaya’nın etkileyici hal ve kişiliklerinin havasına kapılmamak elde değil. Adıvar, temelde bir ütopya resmederken, bu ütopyanın oluşması için muazzam bir fedakarlığa katlanan Kaya’nın hikayesini anlatıyor aslında. Hikayeyi, Yeni Osmanlılar Fırkasında etkin bir kişi olan Hamdi Paşa’nın yeğeni Asım’ın anlatımından dinliyoruz. Arada ilginç dipnotlar da var. Örneğin Yeni Turan’ın İttihat ve Terakki’nin eski siyasi hayatındaki unsurlar üzerinde önce “Genç Türkler” sonra “Yeni Turan” halini alışını anlatırken, bir yandan da 1900’lü yılların başındaki Osmanlı Siyasi Tarihine ilişkin çok işitilmemiş şeyleri öğreniyorsunuz. Yeni Osmanlılar da İttihat ve Terakki muhalifi yapının adı olmuş oluyor. Romanın geçtiği zaman diliminde Yeni Osmanlılar iktidar ve ilginçtir ki, Padişah figüründen roman boyunca pek az hatta şimdi hatırlayabildiğim bir veya iki yerde bahsediliyor. Ortada daha meşruti bir yapı olduğu gözüküyor. Hamdi Paşa’nın siyasi bir dalavere sonucu Yeni Turan Partisinin en etkili kadını olan Kaya’yı bir miktarda şantajla kendisiyle evlenmeye ikna etmesi ve evliliklerinde geçen dört sene boyunca Osmanlı’nın Yeni Turan’ı iktidara getirişini okuyorsunuz. Eski Türkçe’ye aşina olanların okurken pek zorlanmayacağı bir kitap olmasına karşın, Can Yayınları günümüz okuyucusu için kitabın sonuna bir sözlükte eklemiş. Zaman zaman bakmak zorunda kaldığımı itiraf etmeliyim. Aşina olduğum kelimelerin dışında ilk defa işitmiş olduğum kelimelerle karşılaştığım oldu. Yeni Turan, bir ütopya olması sebebiyle çok sürükleyici. Bunun yanı sıra günümüz siyasi hayatında da mevcut olan bazı araçların, o dönemlerde de var olduğunu öğrenmek hayret ve ibret verici. İktidar hırsı ile dini siyasete alet ederek ulaşılmaya çalışılan nokta ve özellikle de Türk kadının siyasi hayattaki yükselişine yönelen ilginç tepkilerin roman içerisinde analiz edilmesi şaşırtıcı. Adem-i Merkeziyet vurgusu ve kurgusunu anlamak açısından da dikkat çekici bir deneme olduğunu belirtmek lazım. Özellikle Türk unsurun yükselişinin, diğer müslim ve gayri-müslim azınlıkların haklarına ilişkin geliştirilen çözüm önerilerinin Mebusan Meclisinde her iki tarafta yarattığı tez ve antitezler, siyaseten büyüyen tartışmalar ve bundan yüz yıl öncesi aydınlarının Türk toplumu ve siyasetine bakış açısıyla, günümüz bakış açılarının karşılaştırılması açısından muazzam bir etkileşim yaratmakta olduğunun da altını kalın çizgilerle çiziyorum.
Roman içerisindeki mektuplaşmalar, siyasi nutuklar, mecliste geçen kavgalar, Yeni Turan’ın icraatları ve aslında ülke daha iyiye gitmesine rağmen, din sömürüsü odaklı siyasetin sonucunda insanların ülkedeki gelişmeye odaklanmak yerine kadının içtimai hayattaki yerine odaklanması sonucu ortalığın karışması gibi unsurlar vurucu tespitler içeriyor. O dönemde bile medyanın rolü ve yapmakta olduklarına dair şeyler bulabilmek mümkün. Okuduğum her kitabın, geçmişten geleceğe bir şeyler taşıdığına inanırım. Yeni Turan’da ise bu aktarım en üst seviyede. Cumhuriyet döneminde her ne kadar birebir Yeni Turan ideolojisini yansıtmasa da Adıvar’ın hayalini kurduğu şeylere uzanmaya çalışan ideoloji, Adıvar’da nasıl bir duygu dünyası oluşturmuştur bilmiyorum. Yine de günümüzde adı siyasi bir tartışmanın ortasına çekildiğinde “Mandacı” olarak ifade edilerek kestirme bir “hain” damgası vurulan yazarın, ülkesinin geleceğinin planlanması aşamasında farklı farklı düşünceleri değerlendiren bir ideolog olduğunu da unutmamak gerekir. Nitekim Yeni Turan’ın yazılması öncesinde, onun düşüncelerinde Türk Ocağı’nda tanıştığı, Gökalp, Akçura ve Hamdullah Suphi gibi isimlerin etkisinin olduğu açıkça ortadadır. Kaldı ki Halide Edib, daha sonra Milli Mücadele döneminde Amerikan Mandası konusundaki görüşlerine ilişkin olarak Mustafa Kemal’in haklı olduğunu da belirtebilmesi açısından da değerlendirilmesi gereken bir yazardır. Milli Mücadele öncesinde ve sonrasında, hem mücadeleye, hem de edebiyata sunduğu katkının bu kadar palas pandıras ifadelerle geçiştirilmesi zaman zaman üzmüştür beni. Elbette oturup Halide Edib’i savunacak değilim. Zaman zaman çoğu düşüncesine karşı da bir argümanım vardır. Ancak bu husus, sığ eleştiriler ve ön yargılar altında kurban edilmesini haklı göstermez. Adıvar, özellikle Türk kadının kendi kimliğini ve gücünü bulması ve Milli Mücadelede etkin bir şekilde yer almasının en önemli sebep ve vesilelerindendir. Sakarya Savaşı sırasında onbaşı olan ve İstiklal Madalyası almış bir Türk kadının tıpkı kitabında anlattığı gibi benzeri siyasi heva ve emeller doğrultusunda karalanmış olması, belki de tahammül edemediğim. Bütün bunların dışında, özellikle 1913 Osmanlı’sının yansımalarını ve o dönemde imparatorluk sınırları içerisinde serpilmekte olan görüşlerin güzel bir kurgu içerisinde sunulduğu bir ütopya olması sebebiyle, Yeni Turan okunmayı ve dikkatlerimizi çekmeyi hak ediyor. Halide Edib’in İstanbul mitinglerindeki meşhur bir sözüyle bitiriyorum yazımı;
“Milletler dostumuz, hükümetler düşmanımızdır”
Kitaplarla kalın.



