“Tarih; mâziyi geleceğe taşır, olaylar tekerrür zincirine bağlar, durur”
Kitap Asya Hunları ile açılıyor. Bu bahiste, referans kaynakların da kendi kültürleri için taşıdığı önem doğrultusunda, daha dramatik hikayeler barındırdığı için aşikar olan belli başlı dönemlerin hikayesi konu edilmekle birlikte; ağırlıklı olarak Mete (Mo’dun) ve Hunların parçalanış dönemlerini, özellikle Hohanyeh ve Çiçi arasındaki mücadeleye ilişkin detayları öğrenip bu hususlarda geniş bilgi edinebiliyorsunuz. Buna karşın, Asya Hunları için kitapta ayrılmış olan bölüm, Avrupa Hunları için ayrılan bölümden daha kısa. Eh bu durumun en önemli sebebinin de, Brion’ı asıl ilgilendirenin Avrupa’da olup bitenler olduğu yönündeki çıkarımlar olduğu söylenebilir. Bununla birlikte kitap sadece Asya ve Avrupa Hunlarından bahsetmiyor. Atilla sonrası Avrupa Hunlarının başlarından geçenleri okurken, yazarın Avarları da, Hun-Avar olarak sınıflandırdığı ve Avrupa Hunlarının ardılı olarak gördüğünü belirtmeliyim. Aslında bu görüş pek çok açıdan isabetli olabilir. Zira Gumilev’in sık sık sorduğu, “Atilla sonrasında Hunlar birdenbire nasıl ortadan kaybolmuş olabilir?” sorusuna verilebilecek, araştırılması mühim bir konu bu. Bayan Kağan’ın akınları ve bazı sözleri üzerinden Hunlar ile Avarlar arasında doğrudan bağlantı kurmakta bir beis görmeyen yazarın, Asya’da ise Hunları birdenbire tarih sahnesinden çekilmiş gibi yansıtması elbette enteresan. Hun-Avar bağlantısının yoğunlukla Macar Türkologlar tarafından da kurulan bir bağlantı olduğunu ise bir dipnot olarak buraya eklemek isterim. Kitapta, Eftalit (Ak-Hunlara) ilişkin yüzeysel bilgiler de mevcut. Genel Hun tarihi konusunda bir başvuru kitabı olmasa bile, keyifli bir okuma ile bütün Hun tarihini özümsemek veya ana hatlarını kavramak için yeterli olabileceğini düşünebiliriz. Elbette etnogenez açısından haklarındaki tartışmalar halen devam eden Avar, Sabir gibi kavimlerin, okuyucuya doğrudan Hun olarak lanse edilmesi ve bunun kitabın “akademik metin” olma iddiasında bulunmamasına rağmen kesin yargılarla sunulması kitaba karşı okuyucuyu bir adım geride tutuyor. Çeviren akademisyenimizin kitap için kaleme aldığı önsözü okuduğunuzda içten içe, Brion’ın orijinal metinde de Hun-Avar yazıp yazmadığı konusunda şüpheleniyorsanız, kitabın ilk baskısında da bu tanımın geçtiği ve her iki kitapta da Brion’ın “Avarların eski bir Hun kabilesi olması sebebiyle, Hun olarak anılması gerektiği” yönündeki görüşlerini okuduğunuzda bunu bertaraf ediyorsunuz.
Eski kitap ile yeni basımı arasındaki bir farklılık ise Orkun Yayınevi tarafından yayınlanan baskı da, Prof. Dr. Nejat Diyarbekirli’nin Hun Kültür ve Sanatı konusundaki eki. Her iki kitap birebir aynı içerikte olmasına karşın, sadece isimlerinin farklı olduğunu belirtmeliyim. Hatta çeviren akademisyenimiz Reşat Uzmen bile aynı. Sonuç olarak Hun tarihi hakkında bilgi edinmek ve bir yandan da, Çince telaffuzların arasında boğulmadan, akıcı bir dilde bunu yapmak istiyorsunuz, bu kitap ideal bir seçim olacaktır.
Kitaplarla kalın.



