Hangi İnsan?

Aslında kendi kehanetini gerçekleştiren bir tarikat lideri ve aşkın inançlıdan fazlası olmayan Morpheus parmaklarının arasındaki pili göstererek makinelerin insanı neye çevirmeye çalıştığını gösterdiğinde uçuk bir bilim-kurgu filminden fazlasını izlemediğimizi düşünmüştük. En azından çoğumuz. Oysa insanlığın birer birer pile dönüşmesi fikri -ki pilin atık, tüketilebilir enerjiyi sembolize etmesi de epey manidardır- gizli mehdi Neo’nun bile midesini kaldırmış, beyzade kusabilmek için bağlı bulunduğu paralel ağdan çıkmak pahasına boşuna bağırıp durmuştu.

Nevzuhur mehdi, seçilmişlikten o kadar yoksundu ki onu içine hapsolduğunu bildiği halde çıkamadığı ağdan söküp almak için zamanla fanatik bir müride dönüşecek şeyhin kanatlarının altına üflemesi gerekiyordu. Lakırdıyı geçecek olursak, hapsolduğumuz dünyadan bir üçüncü kişinin ya da varlığın yardımı olmadan çıkamayacağımız hakikatinin yüzümüze çarpılmasıydı izlediklerimiz. Seçilmişleri de başka insanlar seçiyordu nitekim.

Neo ve Morpheus’un durumunu ne zaman düşünsem onlarla beraber Tank ve Dozer’i de düşünürüm. Zion şehrinde kablo bağlantıları olmadan var olmayı başarmış yüzde yüz insanlar. Ne muazzam bir şey değil mi? Ve yeni uyanış çağı perspektifinden bakarsak ne büyük bir ırkçılık. Zira filmin tasarısında altıncı kez zuhur eden adaptör giriş çıkışlı seçilmişlerin yanında sahte ağlara hiç sürüklenmemiş, bağlantısız yüzde yüz insanların hayatlarına devam edebilmesi için biteviye kendi aralarında üremeleri hiç değilse birkaç nesil bu tutumu devam ettirmeleri gerekiyor.

Azot bazlı pillere dönüşmekten kurtulmuş bu insanlar asıl seçkinler değilse kimlerdir? Yoksa kablolular bir ihtilal ile onların elinden gücü alıp onları gemi kaptanlığı gibi işlere sürükleyen köleleri mi temsil etmektedir diye tartışmayacağım. Zira konumuz enerji.

Gerçek dünyada büyük bir soruna dönüşen enerji meselesi kimi zaman sadece insanların değil topyekün ülkelerin, medeniyetlerin de helakına veya köleleşmesine sebep olmuyor mu? Bunu en iyi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları idrak etmeli. Zira doğalgaz için bir Rusya’ya bir İran’a bir Türkmenistan’a dönen bakışlar arasında memleketin tam ortasından İtalya’ya değin doğalgaz boru hattı döşerken, sıradan vatandaşın iman tahtasından mabadına kadar uzayan faturalarla başka boru hatları döşeniyor.

Mutfak masrafı altından porsiyon küçülterek kalkması salık verilen yurdum insanı, kendilerine tembihlenmeden gazı kısması gerektiğini bilecek kadar eğitimlidir evelallah. Su aksın, biz bakmayalım deyu hidroelektrik santrallerin aynı dere üzerinde birbiri üzerine binip 19 Mayıs koreografisi oluşturduğu, termik santrallerin depremler ve yangınlarla sabrının sınandığı bir çağda biz nasıl ısınacağımızı, telefonlarımızı nasıl şarj edeceğimizi, mum kullanmadan nasıl aydınlanacağımızı hesap ede duralım, başka kıtalarda yine başka hayatlar yaşanıyor.

Velâkin bu özenilesi değil, hazır olmadığımız bir geleceği göstermesi açısından elzem. 2021 yılı Aralık ayında insanların parmaklarının altına takılacak karbon implantlara enerji üreteceği haberini gördüğümde yukarıdaki meseleler kafamda dönüp durmuştu. Her reklam gibi bu icat da insanların hayatlarını ne kadar kolaylaştırdığı bahsinden kapıyı açıp implantlar veya kolumuzdaki saate süzülen teri enerjiye çevirmeyi vaat ediyordu. Böylece telefonlarımızı, tabletlerimizi terleyerek şarj edebilecektik.

Bazı(!) enzimlerle güçlendirilmiş karbon elektrotlar vücudumuzu bir trafo gibi kullanmamızı sağlayacaktı. Söylemedikleri şey tüketmeye alışmış insanın daha fazla enerji için meşhur pil markasının enercayzır tavşanı gibi daha fazla terlemek için kendi limitlerini zorlayacağı gerçeğiydi. Niye söyleşinlerdi ki hem? Tüketici bazı şeyleri kendi bulmalı, yaratıcılığını konuşturmalıydı.

Bütün bunlar gerçekleşirken pandemi tartışmalarında “aşıyla bize çip mi takacaklar” goygoyu şiddetle devam ediyordu. Bir kısım insan hiç gerçekleşmeyeceğini düşündüğü bir komplo teorisi olarak deri altı çiplerle dalga geçerken, Kaliforniya San Diego Üniversitesinde parmak uçlarımızda biriken normalden bin kat yoğun teri fırsata çevirmek için icat edilen implantlar bilimin son mucizesi titriyle arz-ı endam etmişti önümüzde.

Elbette aşıyla çiplenip çiplenmediğimizi bilemiyoruz. Fakat bilinen bazı olgular da var. Pandemiyle birlikte çoğu salgın döneminde olan şey oldu. Hukuk gaspı. Hukuk ortadan kalktı, idareler gelecekteki aksiyonlarına temel oluşturan totaliter kararlar alabilme ve uygulayabilme gücünü test etti. Hukuk gaspının bundan bin yıl önce Kara Veba sırasında olması belki makul ve makbuldü. Ama felsefe, bilim, teknoloji çağında buna izin verilmesi hatta bunun alkışlanması bence sürecin insanlık adına en büyük kaybıydı.

Pandemi geçti ama kültür sanat faaliyetlerindeki erime giderilemedi. Halen gece müzik yasağı devam ediyor eğer yeni bir düzenleme yapmadılarsa. Böyle konularda belki de en doğru tavır “bize çip taktılar ehi ehi” deyip geçmektir. İnsanlık onuru soyutluğa rahmet okutacak soyutlukta bir kavrama dönüştü zaten.

Biz bu soyutlukta boğuladuralım, Neuralink projesiyle deri altına çip yerleştirmeyi ve bazı nöral rahatsızlıkları tedavi etmek gibi ulvi bir amacı yüklenen Elon Musk tipik bir Morpheus edasıyla kehanetini gerçekleştiriyordu. Aşılanmak için seçilmiş biz Thomas Anderson’lar ise pil olduğumuz henüz biz tebliğ edilmediyse de ufak bir mide bulantısından muzdariptik. Fakat kimsenin de bizi bu sistemden çekip çıkaracağı yoktu. Sonuçta bilimin ve insanlığın ilerlemesi için bir bedel ödenmeliydi.

İnsanlar bir şeyleri ikiye ayırmayı, zıtlıkları sever. İyiler, kötüler, falan fişmekan. Bence tarihin başından beri insanlar da ikiye ayrılıyor. Bedel ödeyenler ve diğerleri. Elbette ve maatteessüf dahil olduğumuz ilki çoğunluğu oluşturuyor. Fakat garabet odur ki bir yandan “Büyük Sıfırlama” (Great Reset) ile nüfusun azaltılması planlanırken Harvard’da bir biyoloji profesörü de yakın zamanda bedenin ‘evrensel sıfırlama düğmesini’ (universal reset switch) bulduklarını açıklıyor.

Vaka David Sinclair bu sıfırlama düğmesini farelerde hiçbir komplikasyon olmadan kullandıklarını ve yüzde seksen gençleşmelerini sağladıklarını, hatta yaşlılıktan kör olmuş farelerin gözlerini açtıklarını anlatıyor. Sıra primatlarda yapılacak deneylerdeymiş söylediğine göre. Sonrasında denemek için sıra kimlere geliyor siz de tahmin ediyorsunuzdur.

Maceramız tuhaf değil mi? Bir yandan yok edilmekle tehdit edilip öte yandan inatla daha uzun bir süre var olmaya çalışıyoruz. Elbette ortada bir üç yüz yıl yaşama fikri varsa, bize uğramayacağı kesin. Zengin ve hangi sebepten olduğunu bilmesek de önemli kimseler varken bize düşen bedel ödemektir.

Bedel ödeyeceğiz. Oturduğumuz yerde boşa oturmayıp enerji üreteceğiz. Daha fazlası da olacak. Denir ya hep “kanımızla, canımızla bedel ödedik” işte onu yaşatacaklar, ama ölmeyeceğiz. Dijital para, sanal para sisteminin son adımı. Sonrası biyolojik para. Tek iftiharım yıllar önce biyolojik parayla harcama yapılan hikayeler ve hatta bir roman evreni kaleme almış olmam.

Fakat basılmamış yazılarımla niye iftihar ettiğimi ben de bilmiyorum. Çünkü aslında insanın bir kaynak olduğu yıllardır bize söylense de fark edemediğimiz gerçeğini unutmak istiyorum büyük ihtimalle. Ne o, siz hiç “İnsan Kaynakları” diye bir şirket departmanı duymadınız mı? Algı, insanı zaman içerisinde bir kaynak olduğuna ikna eder. Bugün değilse bile yarın. Eskiden özgürleşmek isteyen kölelere siz köle değil işçisiniz dediklerinde bununla gurur duymamışlar mıydı?

Ve evet kaynak biziz. Zengin miyiz? Pek çok teknolojik gelişme gibi bunu da şirin gösteriyorlar. Ne kadar ilerlediğimize inanamıyoruz ve bu muhteşem bir şey öyle değil mi? İlerliyor, ilerledikçe bağlanıyoruz. Daha ulaşılabilir, daha tüketilebilir, daha kullanılabiliriz. Kullan-at insanı ne zaman icat edecekler acaba? Tank ve Dozer gibi yüzde yüz insanların, tıpkı kırmızı et gibi tu kakalandığı, dolayısıyla sibernetik dönüşümleri tüketici şehvetiyle ağzından salyalar damlayan bir köpek gibi arzulayacağımız zaman ne zaman gelecek? Bizler ne zaman Neo, Trinity, Morpheus gibi delikli, oyuklu insanlar olacağız? Zaman müphem, ama olacaklar belli.

Oturduğumuz yerden, parmaklarımızı kullanarak enerji üretebileceğiz. Bugün terimiz, yarın kanımız ve hücrelerimizle. Önce moda, hobi olacak, sonrası mecburiyet. Müjde… enercayjırınız ayağınıza geldi. Yeterince üretemediğiniz için üzülmeyin. Cesedinizden faydalanırız biz de. Sinekten yağ çıkıyorsa, insandan neden çıkmasın? Akıllı telefonlar gibi sizi önce ulaşılır kılıp, sonra sürekli ulaşılmanın hak ihlali olduğunu söyleyerek belirli saatlerde ulaşılabilir olmanız için yasalar çıkarmıyorlar mı? (Türkiye’de değil tabi) Y

eterince enerji üretemediğimiz zaman dilimlerinde, insanın sürekli enerji üretmesi hak ihlali o yüzden sadece sabah 8 akşam 5 enerji üretsin derler. Haklarımız tastamam oturur. Köleyken, çalışana dönüşmeyi başarmıştık. Çalışanken kaynağa dönüşmek daha kolay. Hem insan kaynakları ne için var? Çalışanların hakları için değil mi? Haklarımız… haklarımız. Ne güzel kelime de var mı bir hakkımız? Kimiz biz? Haddimizi bilelim. Bilime, özellikle teknolojiye düşman olmamak lazım. Neticede insanın iyiliği için yapılıyor bunlar.

Sorun, hangi insanın iyiliği için olduğunu kavrayamamamız. Çabuk ölmeyelim, ömrümüz uzasın. Bu nasıl yaşamaksa hiç mühim değil. Gerekirse kolu bacağı sanayide yaptırırız ucuza. Mağaraya dönmeyelim elbette. Orta çağ nostaljisine de son. Douglas Adams bir konuşmasında insanın tüm evrimi durdurmasından bahsediyordu. Bence insan evrimi durdurmuyor, kendine göre yeniden şekillendirmek için müdahale ediyor.

Delikli demir icat olduğunda mertlik çoktan bozulmuştu. Delikli, oyuklu insan icat olduğunda insan hakları tamamen insan kaynaklarına dönüşecek. Enseyi karartmamak lazım. Her şey insan için. Sadece sarkastik bir sırıtma değil bu. Bir yanda hakikati de tanımlıyor. Gerçekten tekamül eden bir insan var. İnsan 2.0’a geçmeye çalışanlar da var. Yalnız hangi bilim diye sormamız gereken anı çoktan kaçırdığımız için bir an önce kendimize gelip, hayali muhataplarımıza sormak sorundayız.

Hangi insan?

 

 

  • Ayarsız Dergi Nisan 2023 sayısında yayımlanmıştır.

En Çok Okunanlar

Diğer Başlıklar

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz